Aralık’ta Yunanistan Mı?
Hiç aklımda yoktu aslında Yunanistan‘a gitmek; daha doğrusu Aralık ayında Atina‘ya gitmek… Benim kafamda bahar memleketidir, yaz memleketidir çünkü komşu aynı bizim gibi.
En yakın arkadaşlarımdan biri “Ben iş için gidiyorum, hadi sen de gel!” deyince kurtlandım ben.
İstanbul‘la hiç uğraşmadan direk uçarım İzmir’den diye sevindim kendi kendime ama pahalıydı biletler.
1500 TL’nin üzerindeydi gidiş dönüş THY ile. Kendi şehirlerimizin bile pek çoğundan daha yakın olan bir yere de sırf yurt dışı diye o kadar para vermek…
Dedim arkadaşıma, yattı bu iş galiba. Aralık aralık beni masrafa sokma!
Onların kendi hava yolları Olympic‘e bak dedi. Bir baktım hakikaten biletler 3’te 1 fiyatına. Bir de travel light dedim, azmettim sığdım kabin bagajına da… Gidiş dönüş 100 Euro’ya halletim İzmir’den direk bileti.
Kusura bakmasınlar da 100 Euro niree 1500 lira nire? Demem o ki, yerli malı yurdun malı olmuyor, olamıyor öyle her zaman.
Atina Uçağına Dair Kısacık
Perşembe gününden gitmeye karar verdim Atina‘ya. Yunanistan‘la bile aramızda bir saat fark olunca, 12‘de bindim 12‘de indim şaka gibi.
Ön sıralarda olsun diye 10 numaraya almıştım biletimi ama o kadar küçükmüş ki uçak resmen ortalarda kaldı koltuğum. Tam yanımda da pır pır pervane. Tatlı tatlı bir yakıt kokusu…
Ufacık olan valizim dahi sığmadı baş üstü kabinine ayağımın altına almak zorunda kaldım.
Azıcık heyecan yaptı küçük uçak bende yalan söylemeyeyim ama sıkıntısız indik havaalanına.
Oldukça sakindi ortalık. Pek soru sormadılar. Valizim de olmayınca 2 dakikada çıkıverdim dışarı.
Epey uygun bir ücret talep ettikleri için de otelden transfer ayarlamıştım. Hiç vakit kaybetmeden tuttum şehir merkezinin yolunu.
Nerede Kaldık?
Otelimizin olduğu yer biraz karışıktı. İrili ufaklı dükkanlar, sokaklarda tezgahlar, arada tamirhaneler, eski yüzlü apartmanlar…
Bekliyordum ama bu görüntüyü. Otel yorumlarında sık sık bahsedilmişti civardan.
Aynı zamanda hiç sorun yaşanmadığını, gece yürürken bile en ufak bir rahatsızlık hissetmediklerini ve güvenli bir yer olduğunu da eklemişlerdi insanlar ki gerçekten öyleydi. Hiç problem yaşamadık.
Otel’in bulunduğu yer Psirri, şehrin tam göbeğinde ufak esnafın artık kiraları karşılayamadığı için bırakıp gittiği, yavaş yavaş yeni işletmelerin açıldığı Atina’nın en köklü semtlerinden biri.
Bir sürü restoran, cafe ve pub var etrafta. Görülmesi gereken yerlerin hemen hepsine de yürüme mesafesinde.
Otelin kapısından girer girmez kocaman bir gülümseme ve süper bir İngilizce‘yle karşılandım.
Harita üzerinde nerelere gitmem gerektiği, nasıl gitmem gerektiği detaylı bir şekilde anlatıldı tek tek, wireless şifrem verildi…
Odamıza hoş geldiniz Çipuro‘su bile getirdiler arkadaşım gelince. (shot bardağıyla sunulan bir nevi sert brendi)
Fiyatı makul, temiz, kahvaltı dahil, her yere yakın gayet şirin bir butik oteldi. Gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.
● O&B Otel‘in TripAdvisor sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
★ İlk Gün Nerelere Gittik?
Arkadaşım da toplantısını bitirip otelde bana katılınca yorgunluğa teslim olmadan bir an önce kendimizi dışarı atalım dedik.
#1 – James Joyce Irısh Pub :
Benim İrlanda biralarına zaafım vardır. Nerede olursa olsun bir Irısh Pub bulurum illa ki! Yakında bir yerlere oturalım hemen dedik şansımıza burası çıktı.
Öyle ahım şahım bir yer değildi belki ama içi falan sevimli dekore edilmişti.
En azından bizdekiler gibi maalesef o biradan kalmadı efendim gibi bahaneler de yoktu. Menüdeki her Irish birası vardı.
● James Joyce‘un Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#2 – Six Dogs :
Atina’nın en iyi barlarından bir tanesi. Biz erken bir saatte yemek öncesi gittik. Epey sakindi içerisi.
Alt kattaki kapalı bahçelerinde oturduk. Son derece rahat, güzel ve ilginç bir ortamı var.
Lezzetli kokteyller yapıyorlar özene bezene. Menekşe bile vardı arkadaşımın sipariş ettiğinde. Daha ne yapsınlar? Mutlaka gidin derim.
● Six Dogs‘un Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#3 – Kuzina :
Oldukça iyi bir restorandı. Yazın terası da çok güzel oluyormuş ama biz gittiğimizde kapalıydı. Yine de kapalı mekanı da son derece şık dekore edilmişti.
Gelen her şey hem sunum hem lezzet olarak süperdi. Biz perşembe akşamı gidince problem yaşamadık ama hafta sonu için rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Asma katı ve mutfak önünde ek bir alanı olmasına rağmen ufak sayılabilecek bir yer. Gidin derim!
● Kuzina‘nın Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#4 – Faust :
Epey marjinal bir barmış burası aslında. Biz gittiğimiz Perşembe sakindi. Kendi halinde bir DJ vardı. Daha çok pub havasındaydı.
Canlı müzik oluyormuş hafta sonları genellikle. Ünlü gruplar, sanatçılar gelebiliyormuş. Bazen sanatsal bazense çılgın sahne şovları olabiliyormuş. Çok amaçlı bir bir buluşma mekanı yani.
Programları takip edilip özel bir etkinliğe denk getirilirse eğlenceli olabilecek bir yer.
Her yerde resim çeken ben burada görevimi ihmal etmişim. O yüzden mekanın kendi sayfasındaki resimlerden birini paylaşıyorum affola 🙂
● Faust‘un Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#5 – ZAF :
Burası asma katı olan oldukça sevimli ve ufak bir pub/bardı. Gündüzleri daha çok kafe gibi işletiliyor anladığım kadarıyla.
Gayet güzel çalıyorlardı. Hemen Christmas öncesi gittiğimiz için de mekanlar süslenmişti hep ve burası ışıklarıyla dışarıdan da o kadar tatlı görünüyordu ki, normalde otele gidiyorken aman hadi şuraya da girelim azıcık deyip yolumuzdan döndük. Uğrayın derim.
● ZAF‘ın Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Yoldan geldim yorgunum demeden yarım günde yine baya iyi gezmişiz ne dersiniz? Bu günlük bize müsaade.
Bu yazıyı beğendiyseniz Seyahat bölümüne göz atmak isteyebilirsiniz.