Yunanistan’dan Sevgiler
Aralık ayında Yunanistan’a gidip, bahar gibi bir havaya denk gelip, Atina‘yı bu kadar seveceğim aklıma gelmezdi hiç.
Durum böyle olunca da Yunanistan’ı görmek isteyenler, Atina’yı merak edenler için nerelere gittik, neler yaptık durak durak paylaşmak istedim.
Kaçıranlar yazının birinci bölümüne bu linkten ulaşabilirler.
★ İkinci Gün Nerelere Gittik?
İlk gün Atina oldukça olumlu bir intiba bıraktı bizde. Belki de uzun yıllar sürecek iyi bir arkadaşlığın temelleri atıldı kim bilir 🙂
Her gittiğimiz yerde olumsuz hava koşullarıyla cebelleşen biz bu sefer, hem de Aralık ayında, turnayı gözünden vurmuş, neredeyse 20 derecelere varan güneşli günlere denk gelmiştik Yunanistan’da.
E hal böyle olunca tabi ki alarmımızı erken bir saate kurduk, otelde hızlıca bir kahvaltı edip, vakit kaybetmeden attık kendimizi dışarıya. Atina küçük bir şehir değil zira; keşfedilecek pek çok köşesi var.
Çok merkezi bir yerde kaldığımız için otelden çıkar çıkmaz Atina’nın hareketli temposuna karışıverdik.
Hem ne yapacağımıza karar vermek hem de önümüzdeki uzun gün için enerji toplamak amacıyla, kendimize güzel bir cafe bulup birer kahve içmeye karar verdik.
#1 – Couleur Locale :
Beyoğlu’ndaki gibi kalabalık, dar sokaklardan bir tanesinde bulunan eski bir binaya girip, asansörle en tepeye çıkarak ulaştık bu mekana.
Ağırlıkla üniversite çağında olan gençlerle doluydu içerisi. Yarı açık, uzaktan Akropolis manzaraları büyük bir teras şeklindeydi mekan. Kısa bir kahve molası için idealdi, tavsiye ederim.
Akşam da gidilebilir tabi, belirli bir saatten sonra bar moduna geçiyor anladığım kadarıyla. Manzarası da Akropolis ışıklandırıldığı için keyifli olabilir.
● Couleur Locale‘in Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#2 – Gezi Otobüsleri & Monastiraki Meydanı :
Hava kararmadan ve soğumadan kahve içerken bize uzaktan göz kırpan Akropolis‘i görmeye karar verdik. Yürümek yerine civarı biraz daha geniş çaplı görebilmek için indi / bindi gezi otobüsünü kullanalım dedik.
Hemen yakınımızdaki Monastiraki Meydanı‘nda üç ayrı firmanın durağı vardı. Aşağı yukarı her yarım saate bir geliyorlar. Rotaları yaklaşık 90 dk sürüyor. İstediğiniz yerde inip tekrar tekrar binebiliyorsunuz. Yapmanız gereken tek şey biletinizi kaybetmemek.
Canlı olmasa da rehber anlatımlı (Türkçe opsiyon da mevcut) bir gezi oluyor. 24 saat boyunca geçerli olan 20 Euro’luk standart biletten alıyoruz ve ertesi gün gündüz de kullanıyoruz.
● Gezi otobüsleri hakkında bilgi almak için bu linke tıklayabilirsiniz.
#3 – Akropolis :
Atina’nın hemen her yerinden görünen Yunanistan’ın en önemli simgelerinden biri Akropolis. Mutlaka gidilmesi gereken bir yer.
Tarihe hiç merakınız yoksa dahi 360 derecelik tüm şehre hakim manzarasını görmeye gidin; yine de gidin. Akşam aşağıdan bakıldığında da süper gözüküyor. Son derece kibar ve güzel ışıklandırmışlar.
Ufak bir not olarak Yunanlılar tarihi eserleri söz konusu olduğunda epey hassaslar. Akropolis’te sakın öyle kafanıza göre bir yerlere tırmanmaya, bir şeylere dokunmaya, garip garip pozlar vermeye kalkmayın 🙂 Bir görevliden, görevliden olmazsa yerli bir turistten azar işitebilirsiniz.
Baya sesli sesli tartışan tipler oldu etrafta. Ayağını kaldırarak poz verme demeler, sil o resmi diye buyurmalar, in oradan aşağı şeklinde bağırmalar, hakaretler ve daha neler neler..
● Akropolis‘in Unesco sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#4 – Αυλή (Avli) :
Akropolis’te ve otobüste (Atina’da da bizdekiyle mukayese kabul etmez belki ama tatlı bir trafik problemi var. ) baya bir vakit geçirdikten sonra, kurt gibi aç indik şehre.
Daha çok lokallerin gittiği, turistik olmayan, gerçek Yunanistan havasında bir yerlere gidelim dedik ve bu oldukça şirin, otantik ve gerçekten ucuz restoranı bulduk. Ah bir de o ışıklar beyaz olmasaydı.
Dar uzun bir sokağı andıran yarı açık bir avlu bu mekan, adı da zaten buradan geliyor. Menü birazcık kızartma ağırlıklı ama yine de kesinlikle gidin derim. Hafta sonuysa da mutlaka vakitlice gidin epey kalabalık oluyor, pek rezervasyon alıyormuşa da benzemiyorlar.
● Αυλή‘nin Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#5 – Barret :
Yemeğin üzerine şöyle oturup hem müzik dinleyebileceğimiz hem de muhabbet edebileceğimiz bir yere gidelim dedik ve burayı bulduk.
Popüler mekanlardan biri. İçerisi bir süre sonra epey kalabalık oldu. Müziğin sesi yükseldi ve daha ziyade gece kulübünü andıran bir havaya büründü.
Menülerinde lokal opsiyonların da olduğu craft biralar vardı o yüzden benim gönlümü kazandılar. Gayet gidilebilir yerlerden biri.
● Barret‘in Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#6 – Baba Au Rum :
Cuma gecesi olduğu için azimle mekan keşfetmeye devam ediyoruz. Kendimize notu çok yüksek, Atina’nın bir numarası bir kokteyl bar buluyoruz.
Kalabalığa rağmen servis hızlı. Hemen bizimle ilgileniyorlar, kokteyllerini anlatıyorlar. Resimden de anlayabileceğiniz gibi çalışanlar çok sıcak kanlı. Bardan bir resim çekebilir miyim dememle poz vermeleri bir oluyor.
Her türlü yaş grubundan insan var. Ortam oldukça rahat, dekorasyon ilginç. Spicy Baba kokteylinden sipariş ettim, inanılmaz beğendim. Kesinlikle gidin derim.
● Baba Au Rum‘ın Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#7 – The Clumsies :
Her ne kadar bir önceki mekanda keyfimiz ve rahatımız yerinde olsa da. Bir yer daha görelim dedik ve başka bir kokteyl bara geldik. Epey büyük ve baya da dolu bir yerdi. Kapıdan duyduğumuz 80ler – 90lar pop nameleri çekti bizi biraz da içeri.
Above & Beyond punch diye bir şey içtik baya güzeldi. Viski, rum hatta stout bira bile vardı içinde. İlginç, altında boşluk olan yuvarlak bir bardakta, ufak bir tahta altlıkla servis ediyorlar. Bardağı bir kaldırıyorsunuz etrafa dumanlar yayılıyor. Epey eğlenceli bir sunumdu.
Biz tesadüfen girdik sayılır ama Atina‘nın iyi barlarından biriymiş, tavsiye ederim.
● The Clumsies‘ın Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Yunanistan’daki ikinci günümüzü biraz abartmış olabiliriz ama ne yapalım? Sayılı gün göz açıp kapayıncaya kadar geçiveriyor!
Bu yazıyı beğendiyseniz Seyahat bölümüne göz atmak isteyebilirsiniz.