Yunanistan Seyahat Notları
Muhtemelen Yunanistan seyahat rotası denince pek çoğunuzun aklına gelen ay Aralık değildir. Benim de değil tabii… Ama gittim, bahar gibi bir havaya denk geldim ve Atina‘ya kelimenin tam anlamıyla bayılıp, geldim.
Hal böyle olunca da Yunanistan’ı merak edenler, Atina’yı görmek isteyenler için nerelere gittim, neler yaptım adım adım paylaşmak istedim.
Kaçıranlar yazının
birinci bölümüne bu linkten
ikinci bölümüne ise bu linkten
ulaşabilirler.
★ Atina’daki 3. ve Son Günümüzde Nerelere Gittik?
İlk iki gün göz açıp kapayıncaya kadar geçti. O kadar çok yere gitmiş olmamıza rağmen, gidelim deyip gidemediğimiz bir sürü yer, buna karşılık sadece ve sadece bir günümüz kaldı.
O yüzden kahvaltıda azıcık bir şeyler atıştırıp vakit kaybetmeden otelden ayrılıyoruz. Son günümüzde hava sanki daha da bir güzel. (psikolojik de olabilir 🙂 )
#1 – Psiri – Plaka Yürüyüşü :
Atina’nın en turistik semtlerinden biri olan Plaka‘yı son güne bırakıyoruz. Psiri‘deki otelimizden yürüyerek, etrafı geze geze gidelim diyoruz.
Epey yokuşlu, daracık sokaklarla dolu ama çok sevimli bir rota çiziyoruz kendimize.
#2 – Yiasemi :
Bir an önce dışarı çıkalım diye kahvaltımızı alelacele geçiştirince şöyle bir oturalım rahat rahat çayımızı kahvemizi içelim olmadı birer tost yiyelim diyoruz ve bu son derece sevimli yeri buluyoruz.
Resmen sokakta oturuyorsunuz ama dediğim gibi Aralık ayında bulunmaz Hint kumaşı bir havaya denk geldiğimiz için problem olmuyor.
Zaten her yer tıklım tıklım dolu. Kendimize zar zor bir yer bulabiliyoruz.
Bu sokakta sağlı sollu 3-4 tane mekan var, merdivenleri paylaşmış gibiler. Birinden birine mutlaka gidin derim. Ortam güzel.
● Yiasemi‘nin Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#3 – Akropolis Müzesi :
Bir önceki gün indi-bindi turistik gezi otobüsüne bilet aldığımızdan ve bu biletlerin 24 saat geçerli olduğundan bahsetmiştim.
Kahvemizi yudumlayıp bir taraftan da Yiasemi’den sonra nereye gidelim diye bakarken otobüsün duraklarından birine çok yakın olduğumuzu ve saat olarak da biletlerimizi hala kullanabileceğimizi fark ediyoruz.
Erken kapanma riskini de göz önünde bulundurarak önce Akropolis Müzesi‘ne gidip sonra çok yakın olan Plaka‘ya geri dönmeye karar veriyoruz.
Müze, Akropolis hakkında detaylı bilgi veren ve kalıntılar üzerinde göremediğiniz kimi parçaların sergilendiği, biraz daha ‘meraklısına’ yönelik bir yer.
Not olarak sırt çantasıyla girmek yasak. Ücretsiz vestiyere teslim etmek zorundasınız. Fotoğraf makinesini çantanızdan almanıza izin veriyorlar ve fotoğraf çekmek tam olarak yasak değil ama çoğu yerde çekmeyin lütfen diye uyarılıyorsunuz. Yani çok göstere göstere resim çekmeyin, benim gibi kibar kibar çekin 🙂
Baya güzel bir müze yapmışlar, her tarafta dev ekran LED TVler vs taktir ettim. Epey de güzel kısa tanıtım filmleri ve belgeseller hazırlamışlar. Kıskandım vallahi komşuyu; keşke bizde de böyle modern müzeler olsa.
● Akropolis Müzesi‘nin internet sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#4 – Lysikrates Meydanı ve Diogenes Cafe :
Plaka’nın tam ortasında Lysikrates Anıtı‘nın da bulunduğu aynı isimde ufacık, sevimli bir meydan var. Anıt, Helen Dönemi‘nin Dionysus Tiyatro Korosu şerefine, koregleri (koroların maddi ihtiyaçlarını karşılayan zengin kimse) tarafından yaptırılmış.
Anıtın çevresinde yer alan cafe ve restoranlar avluya benzer sevimli bir yapı oluşturmuş.
Biz burada Diogenes Cafe‘de oturuyoruz. Karşıda ağaçların altında görünen mekan. Hemen yanında da tavernası var, akşamları yemek için de iyi bir seçenek olabilir.
● Diogenes Cafe‘nin Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#5 – Brettos :
Yine Plaka‘da süper sevimli bir yer burası. İçeride türlü türlü Uzo ve likörler var. Hepsi kendi üretimleri.
Oturup, kokteyl ya da shot sipariş ederek farklı likörlerin tadına bakabildiğiniz gibi şişeyle satın da alabiliyorsunuz. Dekorasyon, ortam harika. Kesinlikle gidin.
● Brettos‘un Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#6 – Brettos :
Plaka’da epey zaman geçirdikten sonra otele doğru dönüşe geçiyoruz. Ne yesek diye düşünürken sushide karar kılıyoruz ve kendimizi resmen Uzak doğu mahallesi gibi bir yerde buluyoruz.
Etrafta bir sürü Japon, Çin ve Thai restoranı var. Yunanistan’da böyle bir mahalle olacağını düşünmemiştim hiç.
Koi baya hoş bir mekandı. Servis kalabalığa rağmen oldukça hızlıydı. Arada epey başarılı olanlar olsa da sushileri genel olarak orta karardı.
Yine de gönül rahatlığıyla gidilebilir, fiyat olarak da uygun.
● Koi‘nin Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
#7 – Little Kook :
Önünde devamlı surette deli gibi kuyruk olduğundan gidemediğimiz son bir mekan paylaşmak istiyorum Atina’dan, veda etmeden. Belki siz gitmenin bir yolunu bulabilirsiniz.
Masal aleminden fırlamış gibi bir görüntüsü olan tatlılarıyla meşhur bir cafeymiş burası. Adı da Little Kook.
● Little Kook‘un Foursquare sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Geldik Yunanistan seyahat maceramızın sonuna. Umarım gitmek isteyenlere, merak edenlere bir faydam dokunmuştur.
Bu yazıyı beğendiyseniz Seyahat bölümüne göz atmak isteyebilirsiniz.