Berlin’den Sevgiler
Özellikle blog sayfama başladım başlayalı, arada gidip gördüğüm yerleri yazmayı alışkanlık haline getirdim. Bana da güzel bir anı olarak kaldığı kanaatindeyim. O yüzden bu sefer de adeti bozmayarak, Ekim başında gittiğimiz Berlin‘den bana kalanları anlatayım.
İki çok sevdiğim kız arkadaşımla, geleneksel Avrupa şehir turumuz kapsamında gittik yine Berlin’e. Ulaşımımızı, kalacak yerimizi ve gezi planımızı kendimiz ayarladık.
Ayarladık diyorsam hatunlara attım topu sanırım ben yine. Pasaportumu unutmamak ve valizimi hazırlamak (e bir zahmet) haricinde bir kaygım, tasam olmadı. Dönüşte anılarımızı kayıt altına alarak kendimi affettiriyorum diye umuyorum.
Gitmeden önce havanın Türkiye’ye göre epey serin ve kapalı olacağını biliyorduk. Yine de yağmur yağmadığı için şanslı sayılırız. En azından rahat rahat yürüyebildik. Zira son gün havaalanına giderken bastıran yağmuru görünce halimize şükrettik resmen.
Perşembe sabahından Pazar öğleden sonraya kadar üç buçuk günümüz vardı. Zamanımızı dolu dolu değerlendirdiğimizi düşünüyorum. Neler yaptık, neler ettik gün gün paylaşacağım sizlerle. Berlin’e daha önce gitmemiş ama gitmek isteyenler için de faydası olur belki.
1. Gün : Kreuzberg
Atatürk’ten Tegel Havaalanı’na olan uçağımız epey erken bir saatteydi. O yüzden ağır ilerleyen bir pasaport kuyruğuna takılsak da sabah 11 gibi makul bir saatte Airbnb’den kiraladığımız Mitte‘deki evimize ulaştık.
Merkezi olsun diye Mitte’de olalım demiştik ama baya büyük bir semtmiş, biraz uzak kısmında kalmış bizim ev. Neyse ki hemen yakınımızda bir metro durağı vardı da problem yaşamadık.
Pek oyalanmadan, valizlerimizi bırakıp, üstümüzü değiştirdik ve evden çıkıp başladık yürümeye. Malumunuz yakın civarı keşfetmek için en güzel yol yürümek. İlk gün çok açılmayalım deyince de bize en yakın yerlerden biri olan Kreuzberg‘e çevirdik rotayı.
● Nerelere Gittik?
Kreuzberg Türkler‘in epey yoğun yaşadığı bir yer. Zaten sıklıkla karşınıza çıkan Türkçe tabelalardan da hemen anlıyorsunuz. Ne yalan söyleyeyim ben daha farklı canlandırmışım kafamda.
Son derece güzel, tekrar popüler olmuş, canlı bir semt. Süper cafeler, publar, restoranlar çıktı karşımıza her köşesinde. Biraz Cihangir‘i anımsattı bana sanki tarz olarak.
#1 – Kuchen Kaiser :
Alman tarzı bir şeyler yiyelim dedik ve Kuchen Kaiser‘e biraz da dışarıdan beğenip tesadüfen girdik. Oldukça büyük ama mütevazi ve rahat bir restorandı. Pek turistik bir yer gibi de değildi.
Koca koca schnitzelleri buz gibi biralarımız eşliğinde mideye indirdik, uzun uzun sohbet ettik ve yolun yorgunluğunu attık. Çalışanlar da oldukça güler yüzlüydü.
Ben belki de Avrupa’yı gezmeye kuzey ülkelerinden başladığım için fiyatlar da aşırı makul geldi 🙂 Gitmenizi rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir yer.
● Kuchen Kaiser‘in Yelp sayfasına bu linkten ulaşabilirsiniz.
#2 – Ora :
Ora, tek kelimeyle harika bir cafe/bardı. Eskiden eczane olarak kullanılıyormuş mekan. O dönemden kalma ahşap raflar, tezgahlar olduğu gibi muhafaza edilmiş; dekorasyonu inanılmaz hoşumuza gitti.
O deli gibi büyük schnitzelin üzerine bir şey yiyemesem de gelen latte süperdi. Kesinlikle gidin görün derim. Son derece keyifli bir yer. Hele ki hava soğuksa, atmosferinin içinizi ısıtacağına eminim.
● Ora‘nın Yelp sayfasına bu linkten ulaşabilirsiniz.
#3 – Markthalle Neun :
Burayı kabaca kapalı bir yemek pazarı olarak tanımlayabilirim. İçeride irili ufaklı kiosklarda farklı mutfaklardan örnekler bulabilirsiniz. Arada bir kaç tane de pub var. Ortamı gayet güzel. Kreuzberg’e yolunuz düşerse kesin görülmesi gereken yerlerden biri.
Biz hala bir şeyler yiyecek durumda olmadığımız için pazarın içerisindeki Heiden Peters‘e gittik ve kendi tap biralarından içtik. Hatıra olsun derseniz makul bir fiyata resimde gördüğünüz bardakları satın alabiliyorsunuz. Daha doğrusu baştan bardaklar için depozito ödüyorsunuz. Geri götürmek zorunda değilsiniz.
● Markthalle Neun‘nun Yelp sayfasına bu linkten ulaşabilirsiniz.
#4 – Lerchen Und Eulen:
İçerisi son derece sevimli, vintage/bohem tarzda dekore edilmiş bir pub burası. Baya geniş bir lokal bira menüleri vardı ve her şey buraya kadar çok güzeldi.
Fakat bir kısa bir süre sonra – bizi biraz da şaşkına çeviren – bir Berlin gerçeğiyle yüzleştik. Pub, bar ve gece kulüplerinin pek çoğunda sigara içiliyordu. Hem de ufacık olanlarında bile…
Demek ki biz baya bir alışmışız Türkiye’de böyle yerlerde sigara içilmemesine ve içildiği günleri unutmuşuz. Abartmıyorum, saçımız, üstümüz, başımız sigara koktu Berlin seyahatimiz boyunca. İçilmeyen yerler de var elbette ama çoğunda serbest sigara.
Ha ama mekan çok güzeldi rahatsız olmazsanız gidin görün.
● Lerchen & Eulen‘in Yelp sayfasına bu linkten ulaşabilirsiniz.
#5 – Schwarze Traube:
Burası da oldukça sevimli bir pubtı. Yine vintage/bohem tarzda dekore edilmiş ufacık, sıcacık bir yer. Çalışanları da gayet cana yakındı.
Kendi özel kokteyllerini hazırlıyorlar ve hangisi hoşunuza gider karar verebilmeniz için detaylı bir şekilde anlatıyorlar.
Bir de ilginç bir adetleri var: Pubın kapısı, ufak bir mekan olduğu için sanırım, normalde kapalı. Gidip kapının önünde bekliyorsunuz öyle pat diye giremiyorsunuz içeri. Hemen bir görevli gelip sizi içeri alıyor ve yerinize yönlendiriyor ya da ne kadar beklemeniz gerektiği konusunda bilgi veriyor.
Yine önereceğim mekanlar arasında bu pub da.
● Schwarze Traube‘nin Yelp sayfasına bu linkten ulaşabilirsiniz.
Veee geliyoruz Berlin’deki birinci günümüzün sonuna. Taktir edersiniz ki ayağımızın tozuyla iyi turlamışız yine. Hatta eve dönmeden önce bakkal alışverişimizi yapıp döner dürüm bile yedik. 🙂 Türklerin yoğunlukla yaşadığı yerlere gitmeyi seviyorum ben galiba. İnsan hiç yabancılık çekmiyor.
Bu yazıyı beğendiyseniz Seyahat bölümüne göz atmak isteyebilirsiniz.